Blog

Kalkınma İçin Büyük Bir Adım: Brundtland Raporu 

20. yüzyılın sonlarına doğru dünyanın gidişatına dair duyulmaya başlayan endişeler, bu gidişatı tersine çevirmek için bazı adımlar atmayı zorunlu hâle getirdi. Gezegenin sıcaklığının hızla artması, yaşanan ekstrem hava olayları, ekosistemlerin ve biyoçeşitliliğin tehdit altında olması ve daha pek çok faktör Birleşmiş Milletler’i bir komisyon kurmaya itti. Bugün Brundtland olarak da bilinen bu komisyonun ortaya koyduğu Brundtland Raporu, gezegenin korunması adına küresel bir mücadele başlattı. 

Brundtland Raporu Nedir? 

Ortak Geleceğimiz (Our Common Future) olarak da bilinen Brundtland Raporu, “sürdürülebilir kalkınma” kavramını tanıtan, hayata geçirilmesi için gerekli adımları açıklayan ve sürdürülebilirliğin dünya için neden bu kadar önemli olduğunu anlatan ilk büyük adım olarak önem taşır. 

Birleşmiş Milletler’in desteklediği Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (WCED) tarafından 1987 yılında hazırlanan rapor, Oxford University Press aracılığıyla yayımlandı. Brundtland Raporu’nda sürdürülebilir kalkınma, “Bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetinden ödün vermeden karşılayan kalkınma” şeklinde tanımlanır. 

Çevreyi ve kalkınmayı tek bir çatı altında tartışan Brundtland Raporu’nda çevresel bozulmanın nedenleri araştırılmıştır. Brundtland Komisyonu olarak da adlandırılan WCED tarafından yürütülen çalışmalar sayesinde çevre konuları siyasi gündemde yer almayı başardı. Ekonomik büyüme, sosyal eşitlik ve çevre sorunları arasındaki bağlantıları anlamaya çalışan rapor, aynı zamanda bu alanlara yönelik politika çözümleri de geliştirdi. Uzun vadeli sürdürülebilir kalkınma planları yapılmasında ve sürdürülebilir kalkınma için küresel bir mücadele verilmesinde de öncü oldu. Brundtland Raporu ayrıca “gelecek nesillere karşı adil olabilmek adına kaynakların korunması” fikrinin etrafında birleşti. 

Brundtland Komisyonu aslında 1983 yılının sonlarında toplanmıştı. Ülkelerin üst düzey hükûmet temsilcilerinin, araştırma enstitülerinin, sanayicilerin, bilim insanlarının ve uzmanların, genel halkın ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin yazılı sunumları ve ifadelerinden elde edilen verilerin analiz edilmesi ve sentezlenmesiyle ortaya çıkan Brundtland Raporu, yaklaşık 900 günlük bir çalışmanın ürünüdür. 

Brundtland Raporu’nun İçeriği 

Brundtland Raporu’nda ekonomik değerlerin kalkınma için yeterli olmadığı ifade edilir. Bu nedenle sürdürülebilir kalkınma çevresel, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla değerlendirilir. Gro Harlem Brundtland, raporun yayımlanmasının ardından ABD’deki Ulusal Bilimler Akademisinde yapmış olduğu bir konuşmada “raporların temel kavramlarının milliyet, ideoloji, ırk ve kültürün ötesine geçtiğini” dile getirir. Brundtland Raporu’nda da küresel çevre sorunlarının ele alınması için ortak sorumluluk alınması ve uluslararası iş birliği yapılması gerektiği belirtildi. 

Raporun temel ilkeleri şu şekilde listelenebilir:  

Nüfus 

Brundtland Raporu dünyadaki nüfus artışının sürekli devam edemeyeceğini ve doğurganlık yenilenme düzeyine ulaşılırsa küresel nüfusun 2060 yılına kadar istikrara kavuşacağını ifade eder. Raporda, 21. yüzyılda insan popülasyonunun 7.7 ile 14.2 milyar arasında bir noktada sabitleneceği, şehirlerde yaşayan insanların kırsala oranla daha fazla olacağı da öngörülür. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yüksek doğum oranları nedeniyle yaşanan kaynak sorununun ve demografik zorlukların çözümü olarak kadınlar arasında sağlığın ve eğitimin iyileştirilmesi sunulur. Ayrıca doğal kaynakların regüle edilmemesi durumunda yoksulluğun çok daha ciddi bir orana ulaşacağı da belirtilir.  

Brundtland Raporu yoksulluğun sürdürülebilirliği azalttığını söyler. Yani yoksulluğun azalması ve toplumda adaletin sağlanması, sürdürülebilir kalkınma için bir gerekliliktir. Çevreyi korumak ve ekonomiyi büyütmek için yoksullukla ve eşitsizlikle mücadele edilmelidir. 

Gıda Güvenliği 

Brundtland Komisyonu’na sunulan “Gıda Güvenliği, Tarım, Ormancılık ve Çevre” konulu raporu inceleyen bir çalışma, kişi başına düşen tahıl üretiminin küresel olarak artmasına rağmen Afrika ve Orta Doğu’da düşüş yaşandığını söyler. Söz konusu fazla üretim, yüksek ekonomik ve ekolojik maliyetlerle elde edildiği için gelişmekte olan ekonomileri olumsuz etkilemişti. Yani yoksulluk ve çevresel bozulma arasında doğrudan bir bağlantı bulunur. Bu yüzden tarımsal araştırma sistemlerinde yeni yaklaşımlar geliştirilmelidir.  

Brundtland Raporu, yeterli üretim potansiyeli olmasına rağmen bir dağıtım sorunu nedeniyle gıda güvenliğinin sağlanamadığını söyler. Bunu aşmak için toprak reformlarıyla küçük çiftçilerin korunması önerisinde bulunur. Rapor, bazı ülkelerin mukayeseli üstünlüklerini koruyamadıklarını, bunun nedeninin de üretim fazlası olduğunu belirtir. Ayrıca ticaret amaçlı gıda üretiminin azaltılması konusunu da sorgular.  

Türlerin ve Genetik Kaynakların Kaybı 

Brundtland Raporu; genetik kaynaklar, ekosistemler ve biyoçeşitlilik üzerindeki tehdidin her geçen gün arttığını ve bunun küresel bir sorun olarak ele alınması gerektiğini söyler. Türlerin, genetik kaynakların ve ekosistemlerin varlığını sürdürebilmesi için geniş doğal koruma alanlarının açılması gerektiğini vurgular. Ayrıca bileşenler sürdürülebilir şekilde kullanılmalı, genetik kaynaklara uygun erişim sağlanmalı, genetik kaynakların kullanımından doğan faydalar adil şekilde paylaşılmalıdır. 

Enerji 

Nüfusun, sanayinin ve üretim kapasitesinin artması ortaya daha büyük bir enerji ihtiyacı çıkardı. Bu enerji ihtiyacının çok önemli bir kısmının fosil yakıtlardan karşılanıyor olması, karbon emisyonlarının artmasına da neden oldu. 

Brundtland Raporu’nun yaptığı sürdürülebilir kalkınma çağrısıyla birlikte pek çok ülke rüzgâr, güneş ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş için önemli adımlar attı. Fakat fosil yakıt kullanımının tamamen durdurulabilmesi için hükûmetlere önemli bir rol düşüyor. Örneğin, yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde fiyatların arz talep dengesine göre düzenlenmesi, sürdürülebilirliğin önünde önemli bir engeldir ve hükûmetler tarafından gerekli tedbirlerin uygulanması gerekir. Sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçişle birlikte karbon emisyonlarının azaltılması ve doğal kaynakların gelecek nesiller için korunması mümkün olabilecektir.  

Sanayi 

Sanayinin ekonomik büyüme ve gelişme üzerinde önemli bir rolü bulunur. Ayrıca artan ihtiyaçları karşılamak konusunda motor görevi görür. Fakat sanayinin doğal kaynakları tüketme ve çevreye zarar verme potansiyeli de yadsınamaz. Brundtland Raporu sürdürülebilir bir sanayi için temiz üretim teknolojileri, atık yönetimi, çevresel etki değerlendirmesi gibi önlemlerin alınması gerektiğini vurgular. Sürdürülebilir bir sanayi için küresel bir çaba gerekir ve uluslararası iş birlikleri bu süreci kolaylaştıracaktır. 

İnsan Yerleşimleri 

Brundtland Raporu’na göre artan nüfusla birlikte şehir yönetimleri; kentleşme, altyapı ve hizmet kapasitelerini artırmalıdır. Hızlı büyümenin ve kentleşmenin bir sonucu olan kaçak yapılara ve kalitesiz altyapılara karşı mücadele verilmelidir. Yerel ihtiyaçlara daha hızlı yanıt verilebilmesi adına yerel yönetimlere verilen kaynakların iyileştirilmesi ve gücün artırılması da yine Brundtland Raporu’nda vurgulanır. 

Brundtland Raporu’nun Işığında: Rio Zirvesi ve Gündem 21 

Brundtland Raporu’nun yayımlanmasından yaklaşık 5 sene sonra Rio Yeryüzü Zirvesi (The Rio Earth Summit) olarak da bilinen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı toplandı. Konferansa 178 ülkenin temsilcisi ve 100’den fazla ülkenin devlet başkanı katıldı. 

Bir dönüm noktası olarak değerlendirilen bu etkinlikte Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (Convention on Biological Diversity) ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change) olmak üzere iki önemli sözleşme imzalanır. Aynı zamanda Gündem 21, bir ilkeler beyanı olan Rio Deklarasyonu ve Ormanlar Hakkında İlkeler Bildirgesi de yine Rio Yeryüzü Zirvesi’nde imzalandı. 

Özellikle Gündem 21, sürdürülebilir kalkınma hedefleri konusunda önemli bir noktada durur. Gündem 21 ile birlikte 21. yüzyıla yönelik faaliyetler için bir çerçeve oluşturulmuş oldu. Bu çerçeve çevrenin korunması, herkes için eşit ve adil kalkınma konularını birlikte ele alan yeni bir Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonunun kurulmasını içerir. Gündem 21 günümüzde hâlâ Birleşmiş Milletler’in mevcut sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin temelini oluşturuyor.  

Sürdürülebilirlik İçin Kıymetli Bir Miras: Brundtland Raporu 

Brundtland Raporu temel olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesini, doğal kaynakların korunmasını ve kaynakların adil bir şekilde paylaşılmasını söyler. Tüm bu önlemler sayesinde dünyanın iyileştiğini görmek mümkün olabilir. Ancak bunun için ülkelere, şirketlere ve bireylere çok büyük sorumluluklar düşüyor. 

QuickCarbon olarak sürdürülebilir kalkınma hedeflerini desteklemek adına kurumsal ayak izinizi ölçmenizi ve hesaplamanızı sağlayan kullanıcı dostu çözümler geliştiriyoruz. ISO 14064-1:2018 Standardı ve GHG Protocol’e göre hesaplama ve raporlama yapmanızı sağlayan QuickCarbon yazılımımızla siz de kurumsal karbon ayak izinizi hesaplayabilir, sürdürülebilir kalkınma hedefleri için büyük bir adım atabilirsiniz.